Geleneksel çalgılarımızın oda müziği kimliğinde çoksesli bir pota içinde değerlendirilmeleri fikri - pazarlama düşüncesiyle dönemin azınlıkları dikkate alınarak- 19. yüzyıldaki ilk nota yayınlarında piyano eşliği şeklinde başlamış ve 1930 sonrasında H. Saadettin Arel ve arkadaşı Dr. Zühtü Rıza Tinel'in birlikte planlayıp gerçekleştirdikleri “Kemençe Beşlemesi” gibi çok önemli bir ilk ile bir mihenk taşı oluşmuş, Tinel konuyla ilgili olarak -tarafımızdan "Asri Kemençe" adı altında kitap olarak yayınlanmış bulunan bir çalışma yapmış (Yay.Haz.Ayhan Sarı-İTÜ TMDK Yay.2010), Arel bu çalışmaları destekliyen Türk oda müziği kümeleri eserleri bestelemiştir...
Tüm bu atılımların Arel’in vefatından sonra büyük bir sessizliğe büründüğü gözlenmektedir.
Müzik hayatın zevk-i sürurudur. İster gelenekten, ister yan kültürlerden, ister dünyadan beslensin; ortak bir dili vardır. Mesele kültüre özgü müzik dilini oluşturabilmektir.
İşte sözün burasında bize göre “Geleneksel Türk Müziği Çalgılarınca Oluşturulmuş Çoksesli Oda müziği Kümeleri/Eserleri ve Uluslararası Sergileme Bilinci” devreye girmektedir ki; bundan kastettiğimiz; 200 yıldır uygulanan batı öykünmeciliği ve bunun sayesinde müziğimizin temel direği haline gelmiş, tartışmalı ana müzik sistemimiz değildir
İstem, amaç “eğitiminden seslendirici gırtlağına, icracı parmaklarına değin oluşan müzikal kişiliğe dair yerleşmiş özgün bir tını”dır...
Arel’in çabalarından sonra sessizliğe bürünen “Türk Müziği çalgılarıyla çok seslilik bilinci”; 1980’lerde birkaç elit seslendiricimizin arayışları ve deneysel çalışmalarıyla tekrar atağa geçmiştir. Burada amaç kendi çapında yeni eserler üretmek ve Türk oda müziği kimliğini yaratacak çalgılama kümeleri oluşturmaktır.
1930’larda atılan tohumlar, (Arel’in öğrencisi ve destek verdiği, çoksesli GTM konusunda kökten yetişmiş tek bestecimiz olan Hasan Ferid Alnar’ın, Kanun Konçertosu’nu 1947’de besteleyip, 1951’de Viyana Radyosu’nda seslendirmesinin ardından) ancak 30 yıl sonra yeniden yeşermiş, 1980’lerde Cüneyt Orhon, Mutlu Torun ve Necati Giray’dan oluşan “Türk Müziği Triosu”nun icralarıyla, Ayangil Türk Müziği Orkestra/Korosu’nun ve Yalçın Tura, Necati Giray, İhsan Özer gibi bestecilerin eserleriyle varlığını göstermiştir.
İ.T.Ü. Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Öğretim Elemanları icracılığında soprano kemençe, alto kemençe, kanun, ud ve viyolonselden oluşan “Grup Arayışlar” ile 2007’de yönetmenliğini Ayhan Sarı’nın yaptığı kanun, ud, ney ve kemençeden meydana gelen “Ege Çoksesli Türk Oda Müziği Topluluğu” nun ticari kaygı gütmeyen çalışmaları dikkati çekmektedir.
Kültürel coğrafyamızdaki çalgılarımızdan doğal seleksiyon yoluyla seçilmiş olanlarını seslendirme tarzımıza, kişiliğimize değin yüzyıllardır oluşturduğumuz özgün müzikal tavır, son 200 yıl içinde gelişen Batı hayranlığıyla yeni bir ivme kazanmıştır. İşte bu ivme yerini, “orijinal Türk oda müziği kümelerinden orkestraya, çalgılamaları yapılmış” bestelere bırakmak üzeredir.
‘Bugün müzikal ses kimliğimiz yerel folklorik gruplar dışında uluslararası anlamda pazar bulamaz hale gelmiştir.’ Devletin desteklediği kültürel öğelerin yerel bazda kalışı, maket köy dekorları eşliğindeki naif çalışmalarla açıklanamaz.
Geleneksel müzik değerlerimizin Türk Beşleri ve takipçilerinin yorumlamalarından başka, yeni bestelere ve icralara ihtiyacı vardır. Bunun geleneksel çalgılarımızın oda müziği kümelerinden orkestraya uzanan bir süreçte kullanılmalarıyla gerçekleşeceğini düşünüyor, ancak bu tarz bir performansı konservatuarlar, devlet koroları ve diğer müzik kuruluşlarındaki bir-iki sesten öte göremiyoruz.
Batı kemanından kontrbasına ve klarnetine uzanan değişik icra tınısı, bugün için uluslararası müzik beğeni ölçütlerinin çeşni bakış açısında bir yere kadar şimdilik ilginç gibi görünse de, geleneksel çalgılarımızdan yerelliği aşmış ya da müzisyen/çalgı yapımcısı işbirliğiyle aştırılmış olanları, gelecek dünya müziğinde kendini gösterecektir. Çünkü dünya değişik yerel çalgıları öğrenmek üzere gönderilmiş yetenekli dış müzisyenlerle doludur.
Şöyle diyordu haber:
“Arap âleminin ilk senfonisi, Katar’da dünya prömiyerini yaptı. Aralarında dünya siyasetinin önemli isimlerinin de bulunduğu 2 bini aşkın kişi, iki Türk müzisyenin de yer aldığı filarmoni orkestrasının Doha’daki tarihi performansını ayakta alkışladı… KATAR Senfonisi’nin dünya prömiyeri için çoğu Doğu Avrupalı 80’i aşkın uluslararası müzisyenden meydana gelen özel bir orkestra oluşturuldu. İlk kaydı üç hafta önce İstanbul’da yapılan senfoninin, Trakya türkülerini anımsatan bir klarnet solosuyla başlayıp bitmesi dikkat çekiyor. ‘Kayıt sırasında bir Türk klarnetçinin icra ettiği soloyu (http://www.musikidergisi.com/video-32-katar_senfonide_turk_klarnetcisi_ismail_kusgoz.html) dinleyen Polonyalı müzisyen, konserde aynı havayı yakalamasının imkansız olduğunu bildirince, Türk klarnetçi (dönüşümlü olarak İsmail Kuşgöz ve Serkan Bağtır) çağrıldı.’ Rumeli-Trakya türküleri ve Roman ezgilerini hatırlatan klarnet solosunu müzik otoriteleri beğendi. Prömiyerde bir Türk daha vardı. TRT viyolonsel sanatçısı Serdar Açın, “Batı enstrümanıyla, Ortadoğu Orkestrası’na, bir Türk olarak katkı yaptık. Türk müziğinden motifleri ‘kendi geleneksel üslubumuzla’ esere kattık. Zaten ‘besteci ve orkestra şefi Irak’lı Dr. Salim Abdülkerim’in de istediği buydu’” dedi. (Sarı, 2008, http://www.musikidergisi.net/?p=505 )
Iraklı bir şef ve de besteci bir eser besteliyor ve eserin ilk çalınışı (prömiyeri) Katar’da yapılıyor. Buraya kadar her şey normal gibi görünse de, Iraklı besteci ve de şefin Klarnet ve viyolonsel partisyonu için mutlaka geleneksel Türk müziği klarnetçisi viyolonselcisini istemesi durumu:
Bizim yıllarca altını çizdiğimiz ‘Türk çoksesli eserlerinde Türk tarzı, tavrı çalış ve söyleme biçemi uygulaması’ özelliğinin canlı göstergesi olmuştur.
Dünyanın ilk kanun konçertosunun bestecisinden sonra 3. kez seslendiren ve öğrencim olmasından gurur duyduğum Halil Altınköprü’ye sormuştum:
“GTM’nin alışılagelmiş bize özgü icra tarz-tavırlarını kanun konçertosu’nda aktarabiliyor musun?”
Yanıt: “Tabi hayır. Çünkü şef tarafından istenen bir kalıp icra tarzı var.” (Halil Altınköprü, 2005)
O kalıp icra tarzı da zaten malumumuz…
Yakın coğrafya müziklerimizde dikkati çeken diğer bir konu da çalgı grubu oluşumunda çalgıların volümlerinin dikkate alınmamasıdır. Örneğin kaç kanuna veya bağlamaya kaç keman veya kemençenin denk geleceği gibi balans sorunlarının yanında, grup veya orkestra içinde hangi geleneksel çalgılarımızın ‘asıl çalgı’, hangilerinin ise ‘renk çalgısı’ olarak iş göreceği gibi konular uygulamalar sonucunda belirginleşecektir.
Konumuzu oluşturan çalgılarımız Batı Çin veya Doğu Türkistan, yani Uygur/Sincan Özerk Bölgesi’nden Orta Asya’ya, Orta Asya’dan, Anadolu’dan Kuzey Afrika ve Balkanlara değin zincirleme akrabalıklarla ülke ve yörelerinde kullanımları halk arasında aktif çalgılar olup, birbirlerinden ancak daha yeni yeni haberdar olmaya başlamışlardır. Bunların kimisi kullanıldıkları müziğin güncel gereklerine göre geliştirilmiş, kimileri de otantik durumlarında bulunmaktadırlar. Koçkarca’dan, tanbura, dombra’ya, dutar’a, bağlama’ya; kıl kopuzdan kemançeye, gıceke, kemençeye, yaylı tanbura; cetigen veya yatugan’dan kanun’a, ud’tan, kobza’ya, balaban’dan mey’e zurna’dan obua’ya, doli’den davul’a, kös’den kudüm’e, deblek’ten darbuka’ya çalgılarımız ve dolayısıyla komşu coğrafya müziklerimiz arasındaki çalgısal alışveriş bizleri birleştirecek ve yeni bir müzikal oluşuma temel sağlayacak önemli kültürel değerlerimizdir.
Bu çalgılardan seçilerek oluşturulacak orkestral oturtum (Alm:besetzung), -20.yüzyıl Batı müziği tarihi gelişim sürecinde monotonlaşmaya başlamış- ‘Batı Senfonik Orkestrası’ nın yeknesaklığına alternatif bir ses olacağı gibi, toplumlarımızın birbirine yakınlaşmasında da önemli işlevler üstlenebilecektir.
Böylesine önemli müzikal değerlerimiz, kendi ülke veya bölgelerinde konumuz bakış açısıyla adeta atıl bir biçimde geleneksel yaşamlarına mahkûm edilmişlerdir. Tüm bu çalgıların orkestral bir bakış açısıyla değerlendirmeleri, geleneksel kültürümüzün çağdaş anlamdaki uluslararası tanıtım boyutuna yeni bir soluk olacak, kültürel seslenim alanının büyümesine katkı sağlayacaktır.
Alışılmışın ötesinde sıcak müzikal tınılar uluslararası ilgiyi hep canlı tutmuştur.
Amaç geleneği yıkmak değil, gelenekten kaynaklanan zirve kulvarını oluşturmaktır. . .
Ayhan SARI
ayhan.sari@yahoo.com.tr