12.12.2018’de Konya’daydım. 745. Vuslat yılı dolayısıyla Mesnevi Şarihi Ahmet Avni Konuk’un Vefatının 80. Yıldönümü anısına düzenlenen ulusal sempozyuma davet edilmiştim. Neden bu daveti kabul ettiğimi orda anlattım. Eyüp Belediyesi Strateji Geliştirme Müdürü İrfan Çalışan’ın davetiyle İstanbul’da 23 Kasım 2018’de Zekai Dede’yi anmanın ardından öğrencisi Ahmet Avni Konuk’u Konya’da andım. Tek sempozyuma davet edilmiştim ama Konya’ya gidince kendimi iki sempozyumun içinde buldum.
Selçuk Üniversitesi aynı anda iki sempozyuma ev sahipliği yaptı. İlk sempozyum Türkiye-İran İlişkileri idi, açılışına katıldım. Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Refik Turan, Prof.Dr. Derya Örs, Prof. Dr. Nimet Yıldırım ve seçkin akademisyenler, İranlı kültür ataşesi ve bilim adamları oradaydı. Selçuk Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Mustafa Şahin de katıldı. Bir ara Prof. Dr. Refik Turan ile sohbet ettik. Mevlana Araştırmaları Enstitüsü müdürü Prof. Dr. Ali Temizel ve ekibi çok gayretli. İki sempozyumun organizesini de o hazırlamış. Yetmemiş aynı etkinlik zinciri içinde Lisans mezunu öğrenciler panelini de organize etmiş.
İkinci sempozyum Selçuk Üniversitesi Mevlana Araştırmaları Enstitüsü’nün Müze Binasında düzenlenen Ahmet Avni Konuk hakkındaydı. Mevlevi kaynakları hakkında bir fotoğraf sergisi yapılmıştı. Mevlana Araştırmaları Enstitüsü her yıl uluslararası bir vuslat yıldönümü etkinlikleri düzenliyor. Vuslat etkinliklerinde yok yok, konserler, sempozyumlar, fotoğraf sergileri, Lise konferansları, genç söyleşiler, Mevlana söyleşileri, tiyatro, opera, Sema ayin-i şerifi vs.
Sempozyum üç oturumdan oluşuyordu. İlk iki oturumda özellikle sufi yönü, Mesnevi ve Fusus şerhleri hakkında öne çıkarılan Konuk’un (v. 1938) pek çok görüşünden istifade ettik. Bazıları günümüze uyarlanmıştı. Bir taraftan önemli bir filozof olarak değerlendirilirken, diğer taraftan bu terimden kaçınanlar onu muhakkik ve hekim olarak değerlendirdiler. İlk konuşmacılardan M. Çıpan’ın önemli Mevlevilik kaynaklarından biri olan Sipehsalar üzerine yaptığı çalışmanın yayınlanmak üzere olduğu müjdesini aldık. Eser Tahsin yazıcı, Ahmet Avni Konuk gibi üstatların kaleminden tercüme edilmiş. Kendilerine soruldu. Aynı eseri çevirmeyi bazı Profesörler intihal diye tanımlıyorlar, siz ne düşünüyorsunuz diye. Özetle, aynı eserden çeviri olmasına rağmen bu üstatların eserlerine intihal denemeyeceği belirtildi, Tahsin Yazıcı, Ahmet Avni Konuk gibi zaten konusunda yetkin insanların böyle bir şeye ihtiyaçları yoktur, böyle bir itham yersiz denildi. Böyle bir ithamın ahmakça olacağını anlamayanlara oturum başkanı Necmettin Erbakan Üniversitesi’nden ilahiyatçı Prof. Dr. Bilal Kuşpınar aynı eserden tercümelerin intihal sayılmadığını, önemli olan birebir benzerlik olmamasının üzerinde durarak Kur’an-ı Kerim, Mesnevi tercümeleri üzerinden örneklendirerek verdi.
Sonrasında devam eden konuşmacılardan bir şeyler öğrenmeye devam ettik. Fakat bir ara konu sadeleştirmeye geldi. Konuk’un Fusus ve Mesnevi şerhlerinde kullanılan Türkçe’nin edebi ve ahenkli bir Türkçe olduğu, sadeleştirmenin ahengi bozduğu, yeni yetişenlerin bu dili anlamamalarının bir eksiklik olduğundan dem vuruldu. Bu konuşmada tek katılmadığım ifade <Osmanlıca metinleri sadeleştirme yapanlar> hakkında biraz çizgi dışı tenkit idi. Tenkitte kullanılan çizgi dışı ifade alçaklık yani seviye düşüklüğü ifadesiydi. Bu fikri savunanlardan birine katılmadığımı orda çay arasında kendilerine söyledim. Buradan da söylüyorum. Dil yaşayan, değişen, gelişen hatta ölebilen bir kültür olayıdır. Sadeleştirmeler, bir çeşit tefsir gibi daha doğrusu çeviri/ zamanın diline uyarlama gibi düşünülmelidir. Bir müzikolog, Türk musikisi tarihi uzmanı olarak keşke dilin bu değişkenliği olmasa diyebilirim ama dilin değişmemesinin imkanı yok. Gençler Klasik Türk müziğimizi anlamadıkları gerekçesiyle dinlemiyorlar, iyice dinleyici kitlesi azaldı, güncel dili kullanan sanat ve popülist Türkçe müzikler daha çok dinleniyor. Popüler müzikten bıkanlar sanata yöneliyorlar ama bunlar da azınlıkta, bu işin içinde biraz da işadamları ve reklam kokusu var.
Dilin ahengini ileri sürerek sadeleştirmeye karşı olunmamalıdır (Türk musikisi klasikleri için de sadeleştirme düşünülebilir mi? Üzerinde çalışmak lazım). XV. Yüzyıl metinlerini, özellikle XVII. Yüzyıl metinlerini anlamak her kesin işi değil. Sözlük yardımıyla bile Edebiyatçıların anlamakta zorluk çektiği metinlerin cümlelerin olduğunu kabul etmeliyiz. Bu tür eserlerde devrin edebi dil anlayışı hakimdir, her devirde edebi dil farklıdır. Elbette ideal olan metni aslından okumaktır, ama modern hayat insanlara bir metni çözecek kadar zaman bırakmıyor. Edebiyatçıların bir metni anlamak için saatlerce lügat paralamaları kendi işleri olduğu için normal görülebilir, ama Tıbbiyeli, Sosyolog, Biyolog, Müzikolog, Gazeteci ne yapsın. Yeni Gençler ne yapsınlar. Her devirde sadeleştirmeye ihtiyaç vardır ve olmalıdır. Sadeleştirme eseri yeniden yazmak kadar önemli bir işlemdir. Sadeleştirmelerde aslından uzaklaşılmamalı ama aynı dil ahenginin verilemeyeceği de unutulmamalıdır, verilmesi de şart değildir. Okuyucunun anlayacağı günlük dil, ya da zamanın edebi dili kullanılabilir. Buna benzer bir yaklaşım Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun üzerinde durduğu konulardan biri yeni bir din dili inşa etmenin önemi üzerinde durmasıdır, bence bu konu bir yönüyle zamanımızın dilini kullanmayla ilgilidir.
Böylece birçok bilginin arasına intihal ve sadeleştirme konusu girdi. Yazının başlığı uzun oldu farkındayım, Sempozyum bu.
Sempozyumun müzikoloji ile ilgili üçüncü oturumunda Prof. Dr. Gülçin Yahya Kaçar, Dr.Öğr.Ü. Yakup Şafak, Dr.Timuçin Çevikoğlu ve ben konuşmacıydık, oturum başkanı ise Dr. Öğr.Ü. Mustafa Çıpan idi.
Bildirilerin basılıp basılmayacağı hakkında bir fikrim yoktu, neyse koordinatör Prof. Dr. Ali Temizel ardımdan attığı mesajla bu ulusal sempozyumun bildirilerinin basılacağı müjdesini verdi. O yüzden bildirimden burada bahsetmiyorum. Ancak şu kadarını söyleyeyim Ahmet Avni Konuk bu kadar önemli bir Mesnevi şerhedeni ve müzik adamı (müzik eğitimcisi, müzik teorisyeni) olmasına rağmen ne Mesnevi veya sufizm ne de müzik görüşleri hakkında yabancı dilli bir yayın yapılmamış olmasının bir eksiklik olduğu tespitimi özellikle belirttim.
Nice vuslat etkinlikleri ve sempozyumlarına diyoruz.